27 Aralık 2012 Perşembe

ÇİNGENENİN KEHANETİ

Bir büyü var içinde
Eski ve bozulmaz bir büyü
Yedi katman yerin altında
Kalpten alınan kan ile yazılmış
Ateş ile kurutulmuş
Doğumun ile damarlarına konulmuş
O yüzden böyle zaman zaman hiddetli
Zaman zaman zalimsin
Ne zaman o büyü kalbinin içinde dolaşıyor
Sen başka bir insan oluyorsun
Ateşin öfkesi ele geçiriyor beynini
Hançerli bir hırsın oyuncağı
Parçalanmış bir savaşın bedeni oluyorsun

Bir büyü var içinde
Dediğim gibi eski ve  bozulmaz bir büyü
Zindanlara atıyor vicdanını
Ezdikçe eziyor
Hırpaladıkça hırpalıyor

Ama bir yandan da kalbinin bir köşesinde
Berrak bir şelale akıyor
Tertemiz
Katışıksız bir saflık
El değmemiş bir masumlukla

Ve ne vakit büyü o şelaleye değse
Azaltıyor etkisini
Bir panzehir oluyor hiddetine, zalimliğine

Dedim ya  bir büyü var içinde
Bir de berrak şelale
Ve büyüyü bozacak güç
Yine senin içinde…
27.12.2012,@ipek sahra

26 Aralık 2012 Çarşamba

YENİ YIL ve AĞACA ASILMIŞ DİLEKLER



YENİ YIL ve AĞACA ASILMIŞ DİLEKLER

Yine gecenin bir yarısı
Buradasın
Yapayalnız
Karanlığın soğukluğuna
Kar tanelerinin ayazına rağmen
Dudaklarındaki çocuksu tebessüm ile


Yanında getirdiğin çuvalı açıyorsun
İşte o zaman görüyorum
Ay ışığında parlayan gözbebeklerini
Heyecandan titreyen beyaz parmaklarını
Hani yanından olsam
Kalp atışını duyabilirim gibi geliyor bir an

Ve ıslak ile şarkı çalıyorsun
Bundan elli sene önce
Çocukluğumuzda yaptığımız gibi
Ve çuvalın içinden rengarenk dileklerini çıkarıyorsun
Bırakıyorsun çam ağacının ince dikenlerine

Ne vakit çuvalın boşalıyor
Garip bir huzur, mutlu bir yorgunlukla yığılıyorsun karlara
Dileklerin parlıyor ağacın dallarında
Ve umut oluyor  karanlıklara...

26.12.2012 @İpek Sahra





9 Aralık 2012 Pazar

İKİ BAKIŞTAN İSTANBUL - Bölüm 1- Periler Köşkü




PERİLER IŞIKLAR ALEMİNDE

Sonsuz bir yalnızlıktan uyanmak icin beş dakikan var
Beş uzun dakikan
Işıkların yorucu  albenisinin altında
Saklanmış kara bir dünyan

Ve o kara dünyanin icinde kaybolmuş gözyaslarin

Yine de umutlusun
Kıkırdamandan belli
Tertemiz bir  kıkırdaman olduğunu söylemiş miydim sahi?


Uzanalı ne kadar oldu ölüme
Kıpırtısız suyun basamaklarında
Duran bedenin öylesi hüzünlü ki
Oyun oynamayi seven biri olduğunu soylesem
Kim inanir ki
Kim inanir ki çatışmalı, gürültülü, heyezanlı bir dünyada
Oyun oynamayı seven bir çocuk kaldığına


Off ne kadar zor uyanmanı beklemek
Bu köşk
Bu yedi katli köşkün her karesinde
Işıkların var
Mors alfabesinden dökülen kelimelerin
Yıllar önce
Sanattan anlamadığını iddia eden
Evini çapulcu pazarına çevirdiğini söyleyenlere inat
Parlıyor resimlerin


Gün batımından sana bakıyorum
Gün doğumundan sana bakıyorum
Yüksek tavanlardan sana bakıyorum
Ve ölümden uyanmanı
Sadece beş dakika bekliyorum
Ölümden uyanmanı
Ve perilerin ışıklı aleminde
Elimi tutmani..


 © Tüm hakları İpek Sahra Özgüler' e aittir.09.12.2012 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Konagin Ruzgara Fisildadigi

Bir cayin yudumundaydi hayat. Soguk ve nemli bir Istanbul aksamustunde icine akan o ilik tazelikle yikardi insani. Varsa icindeki yaralari yakip daglardi. "Ruzgar esmese iyi de, ruzgar usutuyor insani" ile "hava iyi de nem mahvediyor" arasindaki bombos fark gibi bir gun bugun. Misirli pasalara insa edilmis eski bir konagin bahcesinde yitip gidiyor. Sanki her zamanki gibiymis gibi ama yilda bir, hayat bugun bogaz kiyisindaki gizemli bahcede bir cay yudumu.

Bu magrur, mahcubiyetinden kizila kesmis eski ve gizemli konagin icine garipligine gariplik katan seyler dolmus. Sanki onca yildir konusamamasini firsat bilir gibi, isiklarla bagira cagira ona baska bir dille seslenir olmus insanlar. Bu dili nasil ogreneceklerini bir omur dusunmusler once, ruyaya yatmislar, akillarina olmadik bir anda bilinmedik seyler gelmis, kulaklarina duyulmaz ilhamlar fisildamis. Bu esrari kime anlatsam deyince de konak imdadina kosmus. Konak yuz yildan fazladir biriktirmis icinde yasananlari, onu var edenleri, degistirenleri; biriktirmis tum tarihi, yenenleri , yenileri ve yenemediklerini. Bir yigit canhiras bir sekilde talip olunca onu anlamaya ve anlatmaya, eski ama yenilenmis, yarali ama yararli gogsunu acmis bir hevesle. Bilinmedik diller anlamlar carpmia tum duvarlara, hayallere yarasir guzellikte renkler dagilmis beyazliklara. Sonsuzluk olmus o esrarlar, rengarenk olmus, isik olmus, mesaj olmus, harf olmus. Kimsenin akil edemediklerini bir araya gelip akillara sokmuslar. Hayatin ozu budur desin diye gorenler, gorenler kendilerinin yetersizligini, insanin nasil buyuyebilecegini bir durup dusunsun diye sessiz bir gosteriye durmuslar.

Bu kadar dusunce bir anda dusunce insana biraz agir geliyor. Normalinden cikiyor akil, bilmedigini anlamaya, daha once gormedigini gormeye calismaya basliyor. Bu cifte gizemi cozmeye calismak, hayati baska bir taraftan sorgulamaya ugrasmak yoruyor insani. Hem akil damarlarini aciyor, sinirlarini zorluyor, hem de canini acitiyor. Buyumek gibi, hani boy uzarken bacaklarda garip bir agri olurdu ya kucukken, o unuttugumuz agriyi tekrar hissettiriyor.  Insan zayif, insan gafil, kendini korumaya, sindirmeye oylesine muhtac. Bu buyume acisindan sonra bogaza karsi oturup denizde eritesi geliyor aklina yeni kazinanlari, eritip ondan sonra icine alacak gibi. Bu eski konaga sirtini dayayip kis bogazinin mavi gri sularinda huzur ariyor soguktan uyusan elinde, ellerinin uyusuklugunu acar diye umdugu bir bardak -en az yali kadar kizil- cay ile. Ve eritmeye calistigi fikirleri, gecmisini, varligini sorgulayarak bir yudum cayda hayat diye icine cekiyor. Daha guzel gunlerin, daha caliskan bir beynin, daha bilge bir ruhun hayallerini icine hayat doldurdugu bir yudum cayla suluyor.

 © Tüm hakları Gonca Karakuş' a aittir.09.12.2012. Yazarın diğer eserlerine http://terskoseler.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.


NOT: "İki Bakıştan İstanbul" aynı mekanda, aynı zaman diliminde olan iki kişinin hissettiklerini, gözlemlediklerini, kendi dünyalarının süzgecinden geçirerek yazıya döktükleri bir projedir.

İlk bölüm Borusan Contemporary' de Brigitte Kowan' ın "Uzun Sözün Kısası" sergisinde geçmektedir.





26 Kasım 2012 Pazartesi

JEREMY ve FİLLER

Jeremy filleri düşün!
Güçlerini,
Endamlarını,
Ve sonra boyunlarında duran ince, ip incecik ipe bak.
Gördüğün,
Söylemek istediğiminin ta kendisi
Ne bir eksik, ne bir fazla
Hayatta böyle
Açabiliyorsan yelkenini uzağa
Daha uzağa
Elindekini bırakarak
Sorgulamadan
Kaygısızca
O zaman görüyorsun gökkuşağını
Yıldızları  toka yapıp saçına takarken
Güneşe göz kırpıyorsun kimseciklere göstermeden
Bir kuru toprak gibi durmayı öğreniyorsun
Kışın soğukluğunda
Yazın sıcaklığında 
Hayat bu
Uzun bir yolumuz olduğunu kim iddia edebilir
Aynı filler gibi
Gücümüz, endamımız yerinde
Boynumuzda ise henüz ip yokken
Binelim küçük bir buluta
Dünyanın binlerce diyarında
Kimi zaman siste
Kimi zaman donda
Duralım yan yana
Dediğim gibi filleri düşün Jeremy
Düşündüğün söyleyeceklerimden ne bir eksik, ne bir fazla…

26.11.2012
 © Tüm hakları İpek Sahra Özgüler' e aittir.

15 Kasım 2012 Perşembe

YAŞAMAK GERİSİ BOŞ

Tarifsiz bir hal içindesin
Birkaç yıldır
Nasıl desem, bir insan düşün ki
Gözlerinin  parıltısı gitmiş
Gözü ya telefonda, ya bilgisayarda
Mevsimin  kış olduğundan da, yaz olduğundan da habersiz
İşte sen öylesin

Nasılsın desem
Nasıl olduğunu öğrenmek istesem
Yoğunum diyorsun
Bir yarım saat konuşmak istesem
Muhakkak telefonundan gelen ses ya da seni arayan biri bölüyor henüz başlayamamış sohbetimizi
Yanaklarında artık allık  var, renk verilmek üzere özenle sürülmüş
Gözlerine parlaklık veren ise  şeffaf boyalar
Ne komik
Bir zamanlar şehrin en mutlu ressamı karşımda duruyor
Renklerin tanrıçası
Kendi bile unutmuş renkliliğini
Florasan ışıklarda can vermeye çalışıyor  rengi gitmiş boyalarına

Ne vakit eski bir dost, eski candan bir dost
Dese ki “Sana ne oldu böyle” diye
“Yoğunluk, iş yoğunluğu” diyor kendine vurduğu görünmez prangalardan habersiz

İşte o yüzden buradayım ben
Ölmene bile bile göz yummayacak, benimle savaşacak olduğu bile bile hazırlıklı
Bundan sonra zaman
Yağmurun sesini duyma
Rüzgarı hissetme
Delicesine koşma
Bir köpeğe sarılma
Yani yaşamak zamanı

14 Kasım 2012 Çarşamba

JEREMY ve YALNIZ BİR KIŞ AKŞAMI

Gözlerini yum Jeremy
Sımsıkı kapa
Öylesine kapalı olsun ki gözkapakların
Herhangi bir ışık, nefes süzülmesin bedenine
Mevsimin kış olduğunu düşün
Soğuk bir kış akşamı
Hatta şöyle yapalım soğuk bir kış akşamı olmasın
Ayaz dolu bir kış gecesinde
Evinden uzakta olduğunu düşün
Evinden çok uzakta, bir yelkenin güvertesinde yapayalnızsın
Ve tuhaf bir sessizlik, anlaşılmaz bir huzursuzluk var havada
Ne ay yoldaş bugün, ne de yıldızlar
Bulutlar kara bir toprak gibi kapatıyorlar sıska, korkudan titreyen bedenini
Karanlığın seni korkuttuğunu bilirim Jeremy
Şimdi de korkuyorsun
Korkuyorsun ve bu sefer ilk defa küçük bir çocuk gibi ağlamıyorsun
Bilirsin Jeremy
Korkunca
Ağzını bir kurtun uluması gibi büzer, o ince aralıktan çıkarırsın ses tellerine vuran korkuyu
Bu sefer ise tam büyük adam gibi korkman
Netametli
Sessiz
Ürperen tenini kesen ayaz değil bu korkun ya da karanlık
Demiştim tuhaf bir sessizlik, anlaşılmaz bir huzursuzluk var havada
Sen ise  ilk defa yaşına inat
Koca bir çınar gibi kök salıyorsun okyanusların sessizliğine
Ses sustukça
Büyüyor köklerin
Korkun giderken gittikçe yayılıyorsun
Ve işte o zaman görüyorsun
Gökyüzünde uçan balonları
Sarı, yeşil, kırmızı
Uçuyor hayallerin karanlıkta
Bir fener oluyorlar
Ayazlı kış akşamına…

18 Temmuz 2012 Çarşamba

KALAMIŞ-BOZCAADA-GÖKÇEADA-KABATEPE ( BİR YELKEN YOLCULUĞU)

30. Haziran. 2012- 08.Temmuz.2012 tarihleri arasında Kalamış’ ta başlayan Marmara adası- Bozcaada-Gökçeada rotası ile devam eden yelken yolculuğumuz Kabatepe limanında talihsiz bir olay  neticesiyle  sonlandı. 
İLK GÜN : KALAMIŞ-MARMARA ADASI
Kalamış’ tan Nil isimli tekne  ile çıkarken;  navigasyonda koordinatlarımızı ( bulunduğumuz ve varmak istediğimiz nokta), hızımızı  görüyorduk.

Marmara adasına giderken ardımızda bıraktığımız köpükler  ve yolculuk boyunca bize eşlik eden botumuz huzurun ve sakinliğin simgesiydi.

Bu rotada  yaşadığımız en büyük olay, kavança attığımız sırada ana yelken halatının boşalması ve bir arkadaşımızın boynuna çarpması idi.
Hepimizin şok yaşadığı hadisede, arkadaşımız sahip olduğu sağlık bilgisi ile duruma gerekli müdahaleyi yaptı.  Marmara adasındaki eczacının tavsiye ettiği Agni Gel ise yaranın bir hafta gibi kısa bir sürede iyileşmesini sağladı.

Ve vardığımız Marmara adasında ilk gecemizi şenlendiren havai fişekleri, bir düğünün şerefine ardı ardına havaya atıldı.

İKİNCİ GÜN: MARMARA ADASI- ÇANAKKALE BOĞAZI- BOZCAADA
Bozcaada’ ya gideceğimiz bu günde ilk ekip  olarak saat 05:00’ te uyandık ve Marmara adasından ayrıldık.

Yaklaşık 75 mil  yol aldığımız bu rotada, fırtınamsı havada istemsiz kavançalar yaşadık. Bugüne kadar ulaştığımız en yüksek hız olan13.2 knot ile  Çanakkale boğazını geçtik ve sabah 05:00 de başladığımız yolculuk 17:20 geçe Bozcaada limanında sonlandı.
Fırtınamsı havada yol aldığımız bu rota, istemsiz kavançanın ne kadar önemli olduğunu, nelere mal olabileceğini ve fırtınamsı havada dümen tutmanın ciddi bir konsantrasyon olduğunu  bize gösterdi.
Bozcaada limanına demirlemiş yelkenlimizden bir görüntü:

ÜÇÜNCÜ GÜN: BOZCAADA
Erken uyandığımız bu günde  Bozcaada’ nın güzelliklerini fotoğrafladık. 
Limandaki kafelerden görüntüler:
Şarap şişesinden yapılmış lambalar:
Nazım Hikmet’ in diliyle “Bozcaada’ ya Hoş Gelmek” J

Kalabalık Poente’ nin sakin hali:

Sakin cafenin renkli dünyası ve huzurlu asması: 

Lodos kafenin sabah sakinliği:
Asmalı meyhanenin yalnız sobası:

Masal evinin kırmızı çiçekli dünyası:

Yoğurt kaplarına dikilmiş   çiçekler ve onları  bekleyen sessiz eşek: 

Sabahın o saatinde uyanık olan kediler: 

Ve kapılar. Dili olmayan, ama üzerlerindeki desenlerle, yapıştırılmış porselen parçalarıyla, renkleri ile, ilişmiş çiçekleri ile dili olmayan  fakat konuşan kapılar:





Huzur verici bir sokak:



 Rengigül’ ün ev sıcaklığında ortamında kahvaltı:

Soframızdan bir kare: 

Reçel köşemiz: 
Daha sonra rotamızı Bozcaada’ nın kuzeyine Ayazma plajının açıklarına yönlendirdik.  İskele tarafımızda gün batarken, sancak tarafımızda dolunay olanca güzelliği ile parlıyordu.



DÖRDÜNCÜ GÜN: BOZCAADA
Dördüncü gün Bozcaada’ dan  Behramkale’ ye yapmak istediğimiz yelken seyahati, çapamızın kayaya takılması sonucunda iptal oldu. Çapayı kurtarmaya çalışırken ise çapamızı sardığımız makaranın olduğu kısım kırıldı. Yardım için çağırdımızın dalgıç’ ın çapamızı kurtarması sonucunda  planımızı Bozcada limanı olarak güncelledik.
Kırılan vincimizden bir kare: 


Bozcaada' da gün batımı:


BEŞİNCİ GÜN: BOZCAADA-GÖKÇEADA
Bozcaada  limanından aldığımız demir ile rotamızı Gökçeada’ ya çevirdik.  Gökçeada’ da kaldığımız koyda keçi sesleri ile, doğanın dinginliği içinde uykuya daldık.
ALTINCI GÜN: GÖKÇEADA
Gökçeada’ ya vardığmız bu günde  sıcak ve açlık bizi gerçekten bunalttı. Üstüne üstlük balıkçı barınağındaki  karşılama, hoşgörüsüzlüğün  canlı bir örneği idi.

Gökçeada’dan bir kare:  
Merkezden sonra gittiğimiz Zeytinli Köyü ve Barba Yorgo’ dan kareler:
Zeytinli köyünden sokak görüntüsü:




Eskiden Dibek kahvesinin dövülerek hazırlandığı köşe:

Madam' ın Özel Dibek Kahvesi:




 Barba Yorgo’ daki üzüm bağı: 

Ve iki yaka arasında dostluk mesajı:
YEDİNCİ GÜN: GÖKÇEADA- KABATEPE
Gökçeada limanında aldığımız demirle,  rotamızı Çanakkale olarak belirledik. Çanakkale’ ye giderken  düşen motor pervanemiz sebebi ile son rotamız sahil güvenliğinde yardımı ile Kabatepe oldu.


Ve Kabatepe' de demirlemiş yelkenimiz:


Bu gezimizden öğrendiklerimi aşağıda sıraladım.
1)  Eğitim aldığınız firma ne kadar iyi olursa olsun, muhakkak sözleşme yapın.

Sözleşmeye istediğiniz tüm donanımı detaylı olarak belirtin. Balon, bot, havuzlukta minder, dolapların bozuk olmaması,  bir aksilik durumundaki yaptırımlar ( motor pervanesi devamlı düşen bir yelkende motor pervanesinin bulunması), mutfak malzemelerinin olması ( tabak, çatal, kaşık, bıçak, tencere, çaydanlık), branda…

2)  Eğitime gideceğiniz yelkenliyi araştırın. (Azuree 40’ ların Volvo motorunun pervanesinin birkaç defa düştüğünü bilseydik, başka bir yelkenli markası tercih ederdik.)

3)  Yelkende gideceğiniz rotası planlayın, fakat herhangi bir aksilik durumunda B planınız olsun.

4)  Yelkende  dikkatli olun. Bir anda gelen bir rüzgarla atabileceğiniz kavançanın hayatınıza malolacağını gözönüne alın.

5)  Mümkünse yanınıza tüp alın. Ekibinizde dalış bilen kişiler olsun.
 
6)  Yanınızda muhakkak çakı , düdük ve fener bulunsun.

7)  İlkyardım çantasının teknede olup/olmadığına emin olun. İlkyardım çantasında açık yarayı dezenfekte etmek için 1 gr. Rivanol bulunsun.

8)  Acil numaraları yanınıza alın.

9)  Telsizin doğru frekansta çalıştığından emin olun. Motorumuzun pervanesinde düştüğünde yanlış frekansta olduğumuzdan ötürü Sahil Güvenlik ile iletişim kuramamamız ise bu konuda kötü bir deneyim oldu.

10)Yelken eğitimini gittiğiniz yeri gezerek, güzel tatlar tadarak  neşelendirin.





 © Tüm hakları İpek Sahra Özgüler' e aittir.