26 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Kekemelik Anatomisi

Hersey bos
Konusamadiktan sonra
Kelimelerin hukmu altinda
Can cekisen ruhumdan baska birşey degil
Esen ruzgar
Yagan yagmur
Acan gunesin bile kelimeleri var
Duraklamadan
Bosluksuz
Ifadeli


Ben ise tuhaf bir tutuklugun ipi ile bagliyim
Ince bir ip
Seffaf bir ip
Gorunmeyen bir ip
Ama kanatan
Gittikce daha cok acıtan
Ruhumu hirpaladikca
İncittikce
Daha cok buyuyen
Buyudukce karmaşıklaşıp
Parçalayan


Sen ise oyle misin
Durmadan
Aralik vermeden
Kelimelere basa basa
Kelimelere vura vura konusuyorsun
Benim esaretim, senin kolen gibi


Ve karsilasiyoruz
Beni elinde tutan
Huysuzlaştıran
Yok eden ipi gösteriyorsun
Varlığını bildiğim halde kabul ettiğim
Reddetmediğim
İpin
Parçalara ayırdığı beni gösteriyorsun
Yere saçılmış çöplükte görüyorum
Sevinçlerimi
Gözyaşlarımı
Kahkahalarımı
Telaşlarımı
Tedirginlikliklerimi
Ve hayata dair tüm kaybettiklerimi
İşte o gün parçalıyorum ipi
Ve anlatıyorum herkese
Bir kekemelik anatomisini
Duraklamadan
Bosluksuz
Ifadeli...

© 12.2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Pompadour Pembesi

Tamamen içsel
Gördüğümüz renkler
Siz pembe görüyorsunuz
Alelade, özelliksiz, sade
Ben Pompadour pembesi diyorum ona
Bir porselen fincanın üstünde
İçinde demli çay
Yanında küçük kurabiye
Tamamen içsel
Gördüğümüz renkler
Ve tamamen içsel
Güldüğümüz şeyler

© 12.2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

18 Aralık 2011 Pazar

Paskalya adasi,Moailer ve Yalınayak Çocukluk-Bölüm 2

Jeremy hazırlan
Bu gece dolunay var
Herşeyden öte
Hava güzel
Güzel havada dolunayı seyretmek gibisi yoktur bilirsin
Nasıl?
Hiç dolunayı seyretmedin mi
Ama kaç kere gittik bundan önce
Demek ki sen hepsinde uyuya kaldın

Ah Jeremy
Bu kadar uykucu olduğuna inanamıyorum
Sabah geç kalkıyorsun
Uyandığında ise domuz gibi oluyorsun
Pardon sabah dedim
Sabah yerine öğlen demek daha doğru
Güneş tepemizde iken
Ve herkes öğlen yemeğini yerken
Akşam ise herkesten erken uyuyorsun
Öldüğünde hiç mutsuz olmayacaksın eminim
Düşünsene hiç uyanmak zorunda değilsin
Üstüne üstelik seni benim gibi rahatsız eden biri de yok

Neyse lakırdıyı bırakalım
Yürümemiz gereken uzun bir yol var
Umarım yokluğumuzu fark etmezler

Hava ne kadar güzel değil mi
Bu gece Moailer sanki daha sakin
Daha huzurlu
Yıldızların parlaklığı düşüyor endişeli gözbebeklerine
Ay ikimizle de konuşacakmış gibi
Bu gece her geceden daha farklı
Bir şey var havada
Gizemli bir şey
Kokusu geliyor burnuma
İliklerime kadar farklı bir koku
Köpekler mi iyi koku alır
İnanamıyorum Jeremy bana, yani abine köpek mi diyorsun
Alenen
Şaka mı yaptın
Kıkırdayarak ve eğlenerek mi
Nerede o sert, mağrur, kibirli duruşun
Nerede şu zevzek halin
Küstüm sana
Dolunayı izlemek gibi yok derken
Bir daha asla ama asla seni düşünmeyeceğim yanımda
Sinirimi bozmaktan başka bir işe yaramıyor gülmen

Jeremy
Bu ses ne
Moailer mi hareket etti
Yoksa saatlerce uzanmaktan dolayı hayal mi görüyorum
Baksana ay sarı değil
Turuncu portakal gibi turuncu
Ve moaileri aydınlatıyor

Sende mi aynı şeyi görüyorsun
Moailer
Topraklarımızı koruyan
Bize göz kulak olan Moailer
Ağırlıkları ile dağımız olan Moailer
Hareket ediyorlar yerlerinden
Ve ay onları  aydınlatmak istercesine
Daha parlak, daha alımlı göz kırpıyor

Korkuyorum Jeremy
Gece olan tuhaflıklardan
Moailer neden böyle dönüyorlar
Kendi etraflarında
Gözlerine bak
Etrafa endişe ile bakan, korku salan gözlerine
Göz kapakları kapalı artık
Dönüyorlar
Ne kadar  huzurlu
Ne kadar sakin
Eve dönmek istiyorum
Ama bir yandan da onları seyretmek istiyorum

Jeremy gördün mü
Birbirlerini selamlıyorlar
Ve gün doğarken yeniden Moai oluyorlar...


© 12.2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Ölmekle Doğmak Arasında Sallanan Biblo

ne kadar renksizsin
ne kadar soğuk
ayağının bir ucu havada
bir ucu rafta
ölmekle kalmak arasında
gidip geliyorsun


hiç özenmemiş seni bu hale getirenler
gözlerinde pırıltı yok
dudaklarında gülümseme
elinde tuttuğun gülün rengi
soluk şimdiden
bir ayağın havada
bir ayağın rafta
gidip geliyorsun ölmekle kalmak arasında


bir kulağın sanki birini dinliyor
bir ses
bir nefes için ölmeye hazırsın
tutkusuz bir yaşamda
tutku arıyorsun
bir ayağın aşkta
bir ayağın ayrılıkta
gidip geliyorsun ölmekle doğmak arasında

© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Yükseklik Korkusu ve Salıncak

kendini bırakmak için yükseklikten
ilk önce rüzgara güvenmelisin
bir ilkbahar çiçeği kadar taze
güneşe inanmalısın
ve saçlarını saldığında rüzgara
yükseklikten atlamalısın


© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Çok Ağladık, Çok Gülelim

çok ağladık
çok gülelim
eskisinden de güzel
oyunlar bulup
şarkılar söyleyelim

elbet, pazarda satılan yalnızlıklarımız var
renklere buladığımız hüzünlerimiz
sevinçlerimiz hep arka sıralarda
satılık olmayacak kadar ışıksız ve hareketsiz

dedim ya, çok ağladık
çok gülelim
ama ne kadar gülsekte
duyunca söylediğimiz şarkıları
ya da anımsayınca oynadığımız oyunları
ince bir sızı hissedelim
bitirdik diye tüm yaşananları

çok ağladık
çok gülelim....

© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Cesaret

cesaret bunun neresinde
bende giderim doğudan batıya
iş ki; zamanım
iş ki; param olsun

oysa ki; sen uçabileceğine inanacak kadar çocuk
bunu yapabilecek kadar cesaretli ol.


© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Aşk ve Ölüm

Var olmakla var olmamak arasında ben seni seçtim….

Ne kadar derin bir yara bırakmıştı karşılaşmamız.
İkimizde dünyanın sessizliği, sıradanlığı ve monotonluğundan sıkılıp,
Suskunluk okyanusunun derinlerine dalmıştık.
Önceden biriktirdiğimiz o kadar çok acı, hayal kırıklığı, mutsuzluk ve kirlilik vardı ki;
Ancak okyanusun derinliği saklayabilirdi dehlizlerimizden dünyaya bıraktıklarımızı.

Ve  bir gün karşılaştı,
Senin  mavi bakışlarınla,
Rengi pustan gelen gri gözlerim.
Suskunluk okyanusuna girerken ödünç bırakmıştım maskelerimi, kelimelerimi ve kahkahalarımı.
Senin derin  gözlerin beni olduğum gibi,
Benim gri gözlerim seni olduğu gibi gördü.
Tüm zaaf, yamalar gün ışığına çıkarken,
Sen korkak ve yalnız,
Ben yalnız ve korkaktım.

Aşk bakışlarımızda doğarken,
Bırakmıştık acılarımızı, hayal kırıklıklarımızı, mutsuzluklarımızı ve kirliliklerimizi  suskunluk okyanusuna.
Olabildiğince temiz,
Çıktık okyanusun derinlerinden.
Aldık ödünç bıraktığımız maskeleri, kelimeleri ve kahkahaları.
Ve o zaman incitmeye başladı kelimelerimiz.
Maskelerimiz kaybetti yüzlerimizin doğal halini,
Gittikçe kaybolurken kahkahalar,
Zırhlarımızı kuşanmaya,
Kılıçlarımızı çekmeye hazırlandık.
Olabildiğince cesaretli savaşmaya giderken,
Bir yandan da küçük bir gülümseme ile birbirimize sarılmayı düşlüyorduk.
Senin mavi bakışların benim gri bakışlarımla karşılaştığında,
Tuhaf bir kararsızlık anı yaşandı sadece birkaç saniyeliğine.
Sen benim gülümsememi,
Ben senin gülümsemeni bekledim.
Kılıçlarımızı sapasağlam elimizde tutarken,
Ne sen güldün.
Ne de ben.
Kılıçlar batarken tenimize,
Sen bir aşk öpücüğü diledin,
Ben bir aşk öpücüğü.
Gelmeyeceğini bile bile.
İkimizde öpülmeyi beklerken yaraladık birbirimizi,
Derinlerden derinlere,
Oluk oluk kan akarken gövdemizden,
Gözlerimizin rengi kırmızıya dönmeye başladı.
Aşk savaş meydanında can  veriyordu.
Ve gövdelerimiz toprağa düşerken,
Ellerimizdeki kılıçları hala sapasağlam tutuyorduk.
Demiştim derin bir yara bırakmıştı karşılaşmamış,
Var olmakla var olmamak arasında ben seni seçmiştim, sen bilmedin
Var olmakla var olmamak arasında sen beni seçtim, ben bilmedim

Bir daha suskunluk okyanusuna gittiğimizde
Yaralarımız değiştirdi suyun rengini
Ve aşk okyanusta ağlamayı seçti
Ancak okyanus bir aşkın gözyaşını saklayabilirdi.


© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Şeffaf İçe Kapanmalar

“Şeffaf içe kapanmalar” üzerine konuşalım dedin duru sesinle
Kirpiklerinin ucundan sarkan bakışlardan anlamaya çalıştım, söyleyemediklerini
Dudağının rujundan yansıyordu ifadeli bakışların
Simli bir dünyanın arkasından bakarken sana dokunmaya çalıştım
Anlamaya
Oysa ki
Öyle bana aittin ki dokunamadım…


© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Hüzünlü Yol

 Ne hüzünlü bir yoldu başlangıcımız
Sessizliğin içinde arıyorduk kendi iç seslerimizi
Sokaklar böylesi sakin, sokaklar böylesi yalnızken
Fark etmiyorduk kendi renksizliğimizi

Aşk adına söylenmiş tüm kelimeleri tekrarladık birbirimize
Tüm cümleleri tükettik, ardına nefes koymadan
Sen bende kendini sordun, ben sende kendimi sordum
Bulamadık cevaplarımızı ve yine kendi derinliğimizde suskunlaştık

Pembe renkli, balonlu, uçurtmalı bir aşk değildi bizimkisi
Ne benim anladığım
Ne senin anladığın
İşte öyle bir şeydi….


© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Yengeç Nebulası

Ve buluşamadık
Bir kış akşamı başlayan, bir yaz akşamı biten kısa,süssüz bir masaldan ötesi değildi
Ne sözüm, ne duam, ne umudum, ne de gücüm yetti  kaybolmasına
Oysa ki
En başından beri tuhaf bir büyü vardı bu aşkın içinde
Bir peri gibi döndükçe etrafımda beyaz teni ve büyürken bana bakan gözleri
Sonsuzluk şarabını bir anlık içtiğimi sanmıştım
Onu görmedim
Onu gördüğümü sandıkça ben verdim yüzünün şeklini, dudaklarını, bakışlarını
Utangaç bir kız çocuğu gibi gülümsemesini
Hırçınlaştığında ben uçurdum sert lodoslarla saçlarını
Ve en derininden bana olan sevgisini ben koydum kalbinin tam orta yerindeki cansız kalbine
Ve bir yumru büyüklüğündeki kalbi çarpmaya başladı
Aşk ile
Aşk kapladıkça dünyayı, yayılmaya başladı evrene
Ne tuhaf, küçük hatta küçücük bir kıvılcım ile başlamıştı herşey
Henüz en güzel şiiri yazmadığımı
Henüz en mutlu şarkıyı söylemediğimi
Henüz en tutkulu aşkı yaşamadığımı bilmiyordum
Hayatıma girişi bir kış akşamında içtiğim sigaranın dumanına süzülen bir sis tabakasından ibaretti
Renkli duman tabakası arasından süzüldükçe yanıma
Korktum
Yaşımın ilerlemesine, hayatın sıradanlaşmasını, herşeye alışmış olmama rağmen korktum
Ama büyülü bir kalp çarpıntısı bıraktı bana bu korku
Sanki bir uçurum başında durmuş
Kollarımı açabildiğim kadar açmış
Hayata meydan okuyordum
Yumru kadar küçük yüreğimdeki telaş ile
Aşkı anladım
Öncesi yalandı
Kendim aşkı yazmaya başladıkça
Aşk uzaklaşmaya başladı
Yanımdaki sis bulutunun ardında yavaş yavaş yükselmeye başladı
Uzağa, daha uzağa
Evrene
Ve küçük bir nokta halimle onun peşinden gittim
Geçmişim yoktu
Pervane olduğum ışık etrafında sonsuzluğun karanlığında kaybolmaya seçtim
Işıklar, pırıltılar, gözükmeyen yollar
O beni çağırdıkça
En güzel şiirler dökülmeye başladı dudağımdan
Görkemi anlatmaya yetmeyen kelimelere karıştı notaların sesi
Ve zamansızlığın içinde
Ben beni öğrenmeye başladım
Ve en sonunda
O yengeç nebulasında kaybolurken
Ben onun uydusu olarak dönmeye başladım
Onun silindikçe yüzü
Ve kayboldukça bedeni
Yengeç nebulasındaki kadını sevdiğimi anladım.

Ve buluşamadık...

Gerisi hüzünlü bir hikaye...
© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Fransız Kadın, Dehlizler ve Yollar

Aşkı tarif eder misiniz dediğimde yüzünüzü okyanusa döndünüz
Siyah uzun kirpikleriniz rüzgarla beraber hareket ederken
Mavi gözlerinize okyanus yansıyordu.
Ben aşka inanmam dediniz
Tam gözlerinizdeki sonsuz okyanusta ben aşka dalmışken
Peki ama neden dedim
Sesimi tanıyamadığını söylemeliyim
Aşk umutsuz insanların işi dediniz
Umutsuz insanlar aşka düşer, aşkta büyür, aşkta yaşlanır ve aşkta ölürler
Ben ise aşka düşen değil, aşka düşüren olmayı seçtim, sizi düşürdüğüm gibi  dediniz siyah kirpiklerinizi titreterek
Garip bir mutsuzluk, bilinmez bir huzursuz kapladı içimi
Sanki tüm dağları aşsam
Sanki tüm denizlerde yüzsem
Sanki tüm rüzgarlara meydana okusam
Geçmeyecek bir aşk vardı bende
Sizin bilmenizi istemediğim
Benim ise sonsuza dek bilmeyi isteyeceğim....

Zamanın tuhaf büyüsü ne kadar çabuk değiştirdi herşeyi
Akrebin yavaş ilerleyişine inat yazlar geçiyor,baharlar görünüyor ve yine kış geliyordu
Biliyor musunuz siz kışa yaraşıyordunuz
Kış kadar soğuk
Kış kadar çetin
Ben ise bir yaz kelebeği gibiydim
Çevrenizde uçuyordum birkaç günlük ömrün sarhoşluğuna kapılmış
Ve yaz kışa meydan okudu
Siz bana fark etmeden aşık oldunuz
Yazın neşesi, yazın kahkahaları, yazın sıcaklığında usul usul eridi karlarınız
Görünmeyen bir dağ iken
Görünür bir dağ oldunuz
Ve o zaman anladım ki
Aşk sizin dediğiniz gibi umutsuz insanların işi imiş
Siz aşkta büyürken
Ben ise yeni aşklara yol açtım
Siz aşkta ölürken...
© 2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Kanallar ve Matmazel

Venedik alevler içinde kalmalı idi ya da kanallar taşmalı idi
Güneş batıdan doğmalı doğudan batmayı öğrenmeli idi
Gündüzün telaşlı kalabalıkları terketmeli idi şehri
Akşamın serin vakitlerinde duyulmamalı idi hiç bir kahkaha sesi
Akşamın serenatları silinmeli idi gecenin ışıklarından
Gondolların telaşlı hareketleri susmalı idi
Sadece siz olmalıydınız yeşil kadife tuvaletinizle Venedik sokaklarında
Sadece size doğmalı idi güneş ve sizin için batmalı idi
En hüzünlüsünden yazılan aşk şiirlerini okumalıydı sizin aşkınızla pervane olan deliler
Şarkıların makamına hicaz konmalı ve sözlerini usulcacık söylemeli idi avareleriniz
Yapılmış en güzel ev şarapları sunulmalı idi içmeniz için
Ve tek bir gondol olmalı idi sadece sizin gezeceğiniz
Ve siz o kadar aşk arasından benimkini seçmeliydiniz
Matmazelimiz


© 07.2009 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

9 Aralık 2011 Cuma

Pagan'da Yolunda Aşk-Bölüm 2

"Pagan' da ya ne dersin?" dedi elimi tutarken ince zarif beyaz elleri
Bana değil
Kaba, büyük, kıllı ellerime bakarken
Sanki soru sormuşum gibi devam etti

Pagan' da yı bende bilmiyorum
Hatta inanmazsın hangi yarımkürede ondan bile haberim yok
Kim bilir Antartika kadar soğuktur belki
Şimdi düşündüm de soğukluk yakışmaz oraya
İçimden bir ses
Sıcak bir yer olduğunu söylüyor
Ama öyle yaz sıcağı gibi değil
İnsanın beynini kaynatıp, derisini yakan
Ege meltemi esiyordur orada sakince
Yemyeşildir ağaçlar
Yok şu anda emin oldum
Kesin ilkbahar hüküm sürüyordur oniki ay
Ya da biz gittiğimizde ilkbahar hüküm sürüyor olacaktır
Ya da olmalı değil mi?
Sahi Pagan' danın terkedilmiş bir yer olduğunu hayal ettiğimi söylemiş miydim?
O güzelliğine karşı terk edilmiş
Pagan' da kıyılarındaki tuz  sahiline  kadar yürüyellim seninle
Bomboşluk
Beyazlığın içinde
Bulutların üstüne çıkmış gibi özgür olalım
Oldu bitti kuş olmak istediğimi bilirsin
Kanatlarım olmasa da kendimizi dertlerimizden, tasalarımızdan, günlük kaygılarımızdan arındırdıkça
Kanatlanalım
Ama sırtımızdaki çantaları ne yapacağız
O kadar yolu onlarla yürümek güç olur
O zaman ilk önce şöyle yapalım
Yatacağımız, uyuyacağımız, toprağa bedenimizi bırakacağımız bir mağara bulalım
Mağara' nın girişi alçak olsun ki
Kendimizi güvende hissedelim
Gerçi bu yolculuğa çıkabiliyorsak güven hissini de biryana bırakmış olmalıyız değil mi
Güven normal insanlara özgü bir şey
Sen ve ben ise normal miyiz pek bilmiyorum
Yani ben kesin değilim de
Senin normal olduğun konusunda şüphelerim var
Gene de benimle beraber bu yolculuğa çıktığına göre
En azından normalden çıkma yolunda cesaretin var
Neyse, mağaranın girişi alçak
Ama içi geniş olsun
Eşyalarımızı orda bırakalım
Bu arada bir eşya listesi hazırlamamıza gerek var mı?
Yoksa sadece para, çakı, pusula alarak mı gitmeliyiz Pagan' da ya
Tabii pasaportu unutmayalım
Kimliğimiz olmadan biz bir hiçiz değil mi?
Ülkemizden çıkmak
Yeni ülkeleri gezmek, görmek
Fani ömrümüzü aynı ülkede değil farklı ülkelerde tüketmek için bile
Bir pasaporta ihtiyacımız var
Ah bir kuş olmaya o kadar ihtiyacım var ki
O zaman yanıma almam gereken eşya da olmaz
İsmimi de artık değiştirmek istiyorum
Zuhal miş
Ben ismi olmayan biri olmak istiyorum
İsimsiz
Pagan’ da uçağına binince ilk işimiz ismimizi değiştirmek olsun
Benimki ne olsun
Biraz düşüneyim
Oldu bitti ne olmak istersem o olayım
Şimdi buldum
Benimki “Pagan Kızı” olsun
Ülkemizin sınırlarından çıktığımızdan itibaren
Zuhal ismini terk ediyorum
İsmini terk eden zaten neleri terk etmez değil mi?
Sana da bir isim bulmalıyız
Belki sen ismini bırakmak istemezsin
Benim gibi deli olmadığın bir gerçekse
İsmini bırakmak istememen o kadar normal
Çok suskunsun
Yoksa
""Pagan' da ya gitmek istemiyor musun  ?!!!"
© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Pagan'da Yolunda Aşk-Bölüm 1

 "İnsansız bir yolculuk olsun bizimkisi." dedi bir kafede otururken
Bana değil
İstiklal' in cumartesi günkü kalabalığına çevirmişti gözlerini
Sanki soru sormuşum gibi devam etti

Kesinlikle insansız olmalı
Ancak öyle tanıyabiliriz birbirimizi

Hem bilirsin bu kalabalıklar, kuru kalabalıklar
İçimdeki uçurumları derinleştirmekten öteye gitmezler
Onların yüzlerine baktıkça
Kendi yüzümü onlarla karşılaştırmaya başlarım
Sanki onlara ucundan, kıyısından, köşesinden benzemek zorundaymışım gibi
Kiminin burnu daha uzundur benim için
Kimininki daha şekilli
Kiminin etli dudaklarını görünce üzülürüm neden bende yok diye
Kiminin ince dudaklarına yerleştirdiği naif gülüşü kıskanırım
Hem yüzle bitmiyor ki
Uzun saçlı birini görsem saçımı uzatmak isterim
Kızıl saçlı birini görsem saçımı boyatmak
Bazısının edasına takılırım
Bazısının sohbetine
Onları izledikçe gittikçe derinleştiririm uçurumlarımı
Sahi uçurumların insanı içine çektiğini söylemiş miydim
En azından benimkiler öyle
Kara delikler gibi
Konudan konuya atlıyorum ama
Uzaydaki kara deliklerin ruhumuzun saklı köşelerinde bizi yutmak için beklediğine inanıyorum
Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bir inanç
Ama öyle kuvvetli bir inanç ki
O yüzden ruhumun o köşelerine hiç ellemek istemiyorum
Çoğu insan meraktan gider ya o saklı yerlere
Onların kendilerinde keşfedecek pekte birşeyleri kalmamıştır
O köşelerde değişik/ farklı/ kendilerini şaşırtacak birşeyler bulacaklarını umarlar
Oysa ben öyle miyim
Henüz kara deliklerimi görmediğim halde
Usanıyorum kendimi keşfetmekten
Her gün değişen deniz gibi benim de ruhsal halim
Bir gün neden mutluluktan ölürken
İkinci gün kahırlardayım
Gerçi geçen gün gazetede okudum
Sağlık sayfasında
Bipolar bozuk insanlarmış bir gün çok mutlu olup, bir gün kahırdan ölenler
Belki de öyleyim
Öyle olsam bile, bunu benimle beraber ömür boyu giz olarak saklaman gerekiyor
En azından şu andan itibaren
Peki
Sen neden hiç konuşmuyorsun
"İnsansız bir yolculuk olsun mu bizimkisi?!!!"


© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Kutu

Düşlerimi altıya ayırabilirim dedi gözündeki  ince hatlı gözlüğü burnunun ucuna indirirken
Hatta düşlerimi altıya ayırabilirim
Ve işte şurada gördüğün
Beyaz boyalı
Üstü çiçekli
Altı çekmeceli dolaba yerleştirebilirim sıra ile dedi
Hayalperestliği karşısında güleyim mi ağlayayım mı bilemedim
Birden kendi düşlerime döndüm yüzümü
Yaşımın büyümesi ile beraber birer birer azalttığım
Dünyeviliğin geçiciliğine sığdırdıklarımı
Elini, ince narin elini omzuma koyarak devam etti
İstersen sayabilirim sana birer birer
Ama bilirsin hayallerime dalınca
Yitikleşirim burada
Yanında olduğunu unuturum
Belki senin sevmediğin ya da sevemeyeceğin
Ya da yanlış kelime oldu seni incitecek hayallerimi söylerim
Benim beynimdeki renkli, varaklı çerçeveli hayalleri
Oysa ki seni incitmek en son istediğim şeydir
O zaman şöyle bir anlaşma yapalım
Eğer varım dersen
Ben sana en istediğim hayali söyleyeyim
Sen de bana
Sonuçta en istediğimiz hayal birbirimizi incitmez değil mi
Hep birbirimize beslediğimiz bu sevgi
Hatta sevginin ötesindeki büyü
Seni incilmelerden koruyacak bir kalkan olur dedi
Gri gözlerine bakarak konuşmadan kafamı salladım
İncineceğimi bile bile
Büyünün incilmelerden beni korumayacağını bile bile
Şeklini bilmese de
Ruhumun derinliklerinde gün geçtikçe külleneceğine ateşlenen
Bir aşk vardı ona dair
Günlerin, ayların, mevsimlerin hızla geçmesine inat
Sözle anlatılsa bile kirlenmeyecek kadar yüce
Onun bir daha benimle biraraya gelmeyeceğini bile bile
Peki dedim
İlk ben söyleyeceğim
Benim öyle senin kadar çok hayalim yok
Sınıflandırabileceğim
Hatta sınıflandırmanın ötesinde
Çekmecelere yerleştirebileceğim
Hem bilirsin ben senin gibi düzenli değildirim
Hayal dediklerin
Benim için havada görünmeden uçan tozlardır
Hem afaki bir anlatamamazlık hali var bilirsin
Gözlerine baktığımda
Yine de anlarsın en çok istediğim hayali
O hayal o kadar bellidir ki senin için
Yanımda durduğunda hissedersin
Gözlerimde küçük kıvılcımlar söylerler sana her saniye
Kelimelere dökülecek kadar net olsa da
Duygularım engeller kelimelerle sınırlandırılmasına
Şimdi sende sıra
İnce hatlı kırmızı gözlüğünü tekrardan yerleştirir burnuna
Susar, susar
Ağlamaya başlar...

© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Küçük Kız

Masumluğu ince bir deney tüpüne kapatılmış küçük bir kız gibisin
Gülerken
Gözlerinin küçülmesi
Ve göz çemberinde belirmeye başlayan otuz yaş kırışıklıklarına
İnat gibidir gülümsemen
Karmaşıklaşmış bir anlaşılmazlığın içine sığınmış küçük bir kız gibisin
Konuşurken
Dudaklarından çıkan tartılmamış laflara
Ve kendinden emin olmayan hallerine
İnat gibidir gülümsemen
Dünyaya inat gibidir benim seni sevmem...


© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Topal

güzellik henüz yeni yapılmış beyaz duvarlardan aynaların alımlığı altında süzülürken gördüm seni
yeşil gözlerinin zifiri yalnızlığında sıkıştığın görülmeyen sınırların içinde umutsuzca dururken
halini görüpte sana gülümsemek, hatta konuşmak mümkün değildi
yine de baktım ve gülümsemedim
bir mart tazeliği içinde, senin aralık bulutlarına
 
bakmadın
kafanı bile kaldırmadın
süslenmiş, şekillendirilmiş bir hayatın yapaylığında seyrelmiş ruhunun yalnızlığına öyle sığınmıştın ki
sahillerinden akşam serinliğinde geçen
loş akşamların cılız ışıklarında saklandın
yine de baktım ve gülümsedim
bir mart tazeliği içinde, senin aralık bulutlarına
 
bakmadın
kafanı bile kaldırmadın
suskunluğun ebedi istirahatı içinde nefes alan bedeninde ritmini ölümün beklentisine bırakmıştı sanki
tek tük kalan masalarda
şen şakrak kahkahalar atan kırmızı ojeli kadınların
şarap kadehlerine bıraktıkları silik dudak izlerinde aramayı bile terketmiştin yalnızlığının düşmanını
şehrin yokuşlu, harabe  kaldırımlarında
geçen ayakizlerine bakar gibiydin dururken
yine de baktım ve gülümsedim
bir mart tazeliği içinde, senin aralık bulutlarına
 
bakmadın
kafanı bile kaldırmadın
benim güneşli sesimin arkasında gizlediğim kapının kapattığı yaralar, kesiklerin, hatta gözyaşlarının farkına bile varamadın
topal ayağınla
mermerin soğukluğunda
ölümünün metanetli yolculuğuna doğru yürürken
yine de baktım ve gülümsedim
o son bir umutla
bir mart tazeliği içinde, senin kış bulutlarına
 
bakmadın
kafanı bile kaldırmadın..
 @İpek Sahra,2011

Esaret

ne varsa söylenmemiş söyleyelim
ruhumuzun volkanları doğumuzda yol alırken
ve gecenin çaldığı o kulak yırtıcı seste
bağıralım birbirimize aymazca
yalnızlığımızdan uzaklaştıkça
bilelim esaretimizi
ve birbirimize ödedediğimiz bedelleri
senin siyah saçların uçsun fırtınalarımız rüzgarında
yorulsun ruhlarımız
bilmediğimiz sularda gezinirken
tamam omzumuzda hissedelim birbirimizi
hurafe yalanlar söyleyerek
ama bilelim bir yandan da uzaklaştığımız yalnızlığımızdan
ya bir asker olalım er meydanında
ya bir kral olalım saraylarda
kalabalıklar çoğalsa da
güzelliğimize, cesaretimize özenen cahiller
ve kadeh kaldıran yüzsüzler
biz bilelim gerçeğimizi
yadsıyamadığımız gerçeği
yani esaretimizi


© 2011 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.