4 Ocak 2012 Çarşamba

Kaftanını Sürüye Sürüye

hiç bir aşk yara almadan başlamaz dedi
henüz yeni sürme çektiği gözlerini ufka,ufkun en son noktasına diktiğinde
utangaç bir çocuk gibi büzüldüm oturduğum kırmızı odadaki şarap rengi koltuğa
ve kaftanını sürüye sürüye yanıma geldi
yüzündeki kırışıklıklara
gözlerindeki nemli ifadeye baktım
söylemek istediğim sözler çoktan uçup gitmişti
kalabalıklar önüne çıkmış bir insan tedirginliği ile yutkundum
söyleyeceklerim önemliydi
hatta şu anda her zamankinden daha önemliydi
ilk defa ama ilk defa
kuşandığı zırhlardan, ördüğü kalelerden çıkmıştı
ilk defa ama ilk defa
masumluğunu sermişti gözlerimin önüne
ilk defa ama ilk defa
kendi gibiydi
korunmasız, saf ve yalnız

yutkundum ve yere baktım
söyleyeceğim sözüm yoktu
duygularımı sıraya koyacak bir akıl
çoktan beni bırakıp gitmişti
kalbim ise delicesine çarpıyordu
evet, evet birşeyler demeliydim
bu kırmızı odanın ateşinden
bu kırmızı odanın alevlerinden doğacak bir güneş
bu kırmızı odayı aydınlatacak beyaz bir kalp vardı bende

kaftanını sürüye sürüye masaya gitti
benden mi gidiyordu
bana mı geliyordu bilmiyorum
masadaki kütahya işi çini tabakta duran narı eline aldı
ve sıktı
koca nar patladı
her tanesi saçıldı ahşap parkenin her köşesine
hiç bir aşk yara almadan başlamaz dedi
zaman ver yaralayalım birbirimizi
gözlerindeki sürmeler yanaklarından süzülürken
işte o zaman anladım
onda kırmızı bir oda
bende ise beyaz bir oda vardı
beyaz oda tüm tutkuları içinde boğardı...

© 01.2012 Tüm hakları  İpek Sahra Özgüler' e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder